Nisan 2021: Doğum
Nisan, doğduğum ay. Doğduğum için değil, İlkbahar olduğu için seviyorum bu ayı. Ne Mart kadar soğuk, ne Mayıs kadar sıcak. Etrafta papatyalar gördükçe, çiçek kokuları aldıkça mutlu oluyorum. Başka gezegende yaşayamam.
Yüzyıllık puzzle'ımı yine meydana çıkardım. Bu sefer bitireceğim. Bütün parçalar da aynı ya, nasıl yapıyorsunuz bu puzzle'ları?
Sonunda Martin Eden'i bitirdim. Kalın bir kitap, okurken biraz sıkılmıştım ama bitirince anladım ki karakterin yaşadıklarını anlayabilmek, adım adım major depresyona sürüklenişini hissedebilmek için bu kalınlık gerekliymiş. (Devam eden birkaç cümle spoiler içerebilir.) Martin'in hiç yoktan hastalıklı gibi yazmaya başması, işlerinin basılacağı ve hayatını yazar olarak idame ettireceği umudu, yazılarının iki yıl boyunca reddolunması, açlığı, çevresinin ona inançsızlığı ve sırtını dönüşü... İki yıl sonra şansının dönmesi ama artık yazarlığa tövbe etmiş bir Martin Eden bulması... Kendimden parçalar bulduğum çok yer oldu. Belki bu yüzden bu kadar etkilendim. Yazının sonuna zaman zaman okumak isteyeceğim birkaç alıntı bırakıyorum.
Martin Eden'den sonra Zaman Makinesi ve Ay Işığı Sokağı'nı okudum. Zaman Makinesi fena değildi. Ay Işığı Sokağı pek etkilemedi. Martin Eden kadar derin bir kitaptan sonra bunları okumak mantıklı bir seçim değildi sanırım.
Mayıs ayı bitince görüşürüz.
"Ancak çok ender anlarda düşünebiliyordu Martin. Sanki düşünce evi kapanmış, pencerelerine tahtalar çakılmıştı da kendisi, içeride hayalet gibi dolaşan bekçiydi. O da bir gölgeydi. Joe haklıydı. İkisi de birer gölgeydi ve içinde bulundukları yer meşakkatli işlerin sonsuz arafıydı. Yoksa bir rüya mıydı yaşadıkları? Bazen, buharların ve cızırdayan hararetin içinde o ağır ütüleri beyaz çarşafların üzerinde ileri geri getirip götürürken rüyada olduğunu sanıyordu. Kısa süre içinde veya belki de bin yıl sonra mürekkep lekeli masasının durduğu küçük odasında uyanıp önceki akşam bıraktığı yerden yazmaya devam edecekti. Belki bu da bir rüyaydı ve uyanınca nöbete gidecek ve sallanan gemideki ranzasından inecek, güverteye çıkacak, tropik yıldızların altında dümene geçecek ve vücudunu yalayarak geçen alizelerin serinliğini hissedecekti." Sy 178
"Ruth'un evinde büyük bir beyinle karşılaşmamış, onunla da sadece bir kez görüşebilmişti. Kalanlarsa kalın kafalı, andaval, yüzeysel, dogmatik ve cahildi. Martin'i en çok şaşırtan şey onların cehaleti olmuştu. Ne olmuştu onlara? Eğitimlerini ne yapmışlardı? Kendisinin okuduğu kitaplara onlar da ulaşabilirdi. Nasıl olur da kitaplardan bir şey öğrenmezlerdi?" Sy 294
"Kültürün giyimle atbaşı gittiğine, üniversite eğitimiyle derin bilginin aynı şeyler olduğuna inanarak nasıl da kendini kandırmıştı." Sy 295
"Kimsenin yemeğe davet etmediği açlık günleri geldi aklına. Asıl yemeğe o zaman ihtiyacı vardı, asıl o zaman midesine bir şey gitmediği için zafiyet geçirmiş, halsiz kalmış ve düpedüz açlık nedeniyle kilo vermişti. Yaşadığı açmaz buydu. Asıl yemeğe ihtiyacı varken kimse onu davet etmemişti ama şimdi binlerce yemek satın alabilecekken ve tersine iştahı giderek azalırken sağdan soldan peşpeşe yemek davetleri yağıyordu. Neden? Ona kalırsa, en ufak bir hakkaniyet yoktu bu işte... Martin değişmemişti. Eskisine göre hiç de marifetli değildi. Elinden çıkmış olan bütün iş, daha önce yazılmış olan eserlerden ibaretti." Sy 440
"O kitaplar yazılmıştı! O zaman beni aç bırakan, evini yasak eden ve düzenli bir işe girmiyorum diye beni lanetleyen siz şimdi karnımı doyuruyorsunuz. Halbuki eserlerimin hepsi o zaman yazıldı. Şimdi sizin aklınızda, benimse ağzımda evirip çevirdiğim, ama hiçbirinizin asla dile getirmediği bu düşünceler yerine ne söylesem saygıyla dikkat kesiliyorsunuz. Ağzımı açıp gözümü yumsam, suratınıza karşı topunuz çürümüşsünüz; içiniz yoksullukla, hırsızlıkla, rüşvetle dolu diye konuşsam öfkeden kudurmak yerine kem küm edip isabet buyurdunuz dersiniz. Neden? Çünkü ünlüyüm, çok param var. Martin Eden olduğum, iyi biri olduğum ve salak sayılmayacak biri olduğum için değil. Size desem ki gökteki ay bir kalıp peynirdir, hemen bu fikrin müridi olursunuz, olmasanızda reddetmezsiniz, çünkü benim dağlar kadar dolarım var. Hem de hepsini uzun zaman önce kazandım, çünkü eserlerimi yazmıştım; tam da ne zaman, size diyeyim, ayağınızın altındaki toz gibi üzerime tükürdüğünüz zaman." Ama Martin bağırmadı. Gayet hoşgörülü davranmayı başarıp karşısındakine gülümserken bu düşünce bitmek bilmez bir işkence gibi beynini kemirip duruyordu." Sy 442
Jack London'ı bu kadar sevdiğini bilmiyordum, hemen hemen altı ayda bir bir Jack London kitabı denk geldi gibi, Kuzey Maceraları gibi pek bilimeyenleri bile hatmetmiş biri olarak genel bir değerlendirme okumak isterdim burada.
YanıtlaSilBen kimim ki diyerek yorum yapmıyordum aslında ama haklısın. Ufak bir değerlendirme yazmaya çalışacağım bundan sonra. :)
SilJack London'ı depresif bir zamanımda tanıdım, o da depresif olunca gül gibi anlaştık. Mutlu zamanda okunan Jack London'ın tadı çıkmıyor.