Nisan 2025: Değişim

Telefon galerimi geziyordum. Birkaç fotoğraf gördüm, gördükçe hatırladım. Bazı özel anları atlıyorum bloga yazarken. Kendimi çok açığa çıkarıyorum ve savunmasız hale geliyorum gibi hissediyorum. Yazmayınca da unutuyorum. Dört sene önce yazdıklarıma bakıyorum, artık fotoğraflar eskisi kadar konuşmuyor, o anın bana hissettirdiklerini pek hatırlamıyorum.

Bu ay İspanya’ya gitmek için teklif aldığım ay. Taşınmamın değil ama her şeyin başlangıcının üzerinden bir sene geçmiş. Tercih edebileceğim başka ülkeler de vardı, ben İspanya’yı istedim; iyi ki öyle yapmışım.

Buraya gelmeden önce arkadaş çevrem tarafından yaşayabileceğim yalnızlık hissi için pek çok kez uyarıldım. Herkes kendince yardım etmeye çalışıyor ancak olacak şey için yapabileceğin bir şey yoksa uyarılmanın yardımı olmuyor, aksine bu uyarılar panik yaratabiliyor. Ablam böyle durumlarda konu dünyanın en önemsiz konusuymuş gibi bir tavır takınıp Allah’ın izniyle bi şey olmaz der. Bu sefer de havalimanına indiğinde bi şeyin kalmaz demişti bazı soru işaretlerimi duyunca. Belki bunu söylerken kendi de inanmamıştı ama benim duymaya ihtiyacım olan şeyi söylemişti. Dediği gibi de oldu: bir şeyim kalmadı. 

2023 ve 2024 senelerini aylarca ağlayarak ve (depresyon tanısı koyamam belki ama) depresif geçiren birisi olarak duygusal anlamda dibi görmüştüm (Allah beterinden saklasın). İnsan bazı şeylere doyunca bazı şeyler vız geliyormuş. Gözde büyütmemek lazımmış. Ölürüm sandığın şeyler sinek ısırığı bile olmayabiliyormuş. Etrafı ve kendi tereddütlerini duymamak, olay gerçekten olana kadar kafa yormamaya çalışmak gerekiyormuş.

Beyin tek görevi olan bizi hayatta tutma işini yapıyor, yaparken bizi muhtemel bütün sorunlara hazırlıyor. Hazırlık süreci bazen o kadar yorucu oluyor ki asıl olay o kadar yormuyor. Bazen asıl olay hiç yaşanmıyor, boşuna hazırlık yapılmış oluyor. O yüzden eğer konu hakkında yapılabilecek pek bir şey yoksa üzerine düşünmemek gerekiyor.

Teklifi Nisan’da aldım ama randevu sürecim uzun sürdü, taşınmam Eylül’e kaldı. Taşınmama 6 gün kala emlakçı, ayarladığım geçici evdeki kiracının çıkmayacağını söyledi. Bana gösterdi alternatif ev merdiven altıydı. Taşınmama 1 hafta kala evsizdim. Ev için stres yapmamıştım. Bir şey çıkar diyordum. Belki yine aşağıları görmenin yarattığı vurdumduymazlıktır. Ama bu sefer, evsiz kalınca strese başladım. Yana yakıla, bulduğum bütün evler için emlakçılara yaza yaza tuzlu bir ücrete 1 aylık evimi taşınmama 2 gün kala tuttum.

Buraya gelişle alakalı iki defa çok bunaldım. Birisi gelmeden önceki gece bavulların ağırlığını görünce oldu. Ben bunları nasıl taşıyacağım diye ağladım. 2 büyük 1 küçük bavul ve sırt çantası, toplamı neredeyse 70 kilo, kendi ağırlığımdan fazla. Neredeyse bütün mal varlığım. Kendimi yalnız ve güçsüz hissettim. Ama o gün geldi, Allah güç verdi, İstanbul havalimanından binene kadar taşıdım. Madrid’e indim, Tuğba beni benden önce gidip karşıladı. Kendimi evimde hissettim.

Diğer bunalımım kalıcı evimi ararken gittiğim bir ev gezmesinden sonra eve dönerken kedi görmemle oldu. Burada pek sokak kedisi yok, olanlar da sevdirmiyor. Kediler evde, sahipli. Giriş katta birinin camında kedi gördüm; elimi uzattım, sevdirdi. O zaman ağlamaya başladım. Gezdiğim ev fotoğraftakinden çok farklıydı ve daha önce gördüğüm ama sevmediğim bir mahalledeydi. Geçici evdeki süremin bitmesine yakın stres ufaktan boy göstermeye başlamıştım. Kediyi görünce koyverdim.

Madrid’de İngilizce konuşma oranı çok iyi değil, özellikle orta yaş üzerinde. Beğendiğiniz evler için yazdığınız İngilizce mesajlara dönüş alma ihtimaliniz düşük. Güvenilir olsun/İngilizce bilsin diye emlakçıların listelemelerine bakıyorsunuz; kimisinin Whatsapp'ı yok, aramanız gerekiyor, arıyorsunuz, İngilizce bilmeyen biriyle karşılaşıyorsunuz. Siz emlakçıya ulaşana kadar ev tutuluyor. Gezip beğendiğiniz ev olursa düşünmeye vaktiniz yok, elden gitmesin diye o an karar verip evi tutmanız gerekiyor.

Bazı evleri çeviri uygulaması sayesinde gezdim. Canımıniçi teknoloji.

Bunları kendime hatırlatma olsun diye yazıyorum. İnsan yürüdüğü yolu unutuyor. Unutunca hem güçsüzleşiyor hem şükürsüzleşiyor. Her şey bir şekilde yoluna giriyor. Hem hep kötüye hazırlanıp Allah’ı zan altında bırakmamak lazım.

Konuya değişik bir yerden girince aylık özete nasıl çevireceğimi bulamadım. O yüzden pat diye dalıyorum.

Bu ay Toledo'ya ve Zaragoza’ya gittim. Toledo günübirlikti ama yağmura denk geldim, pek gezemedim. Küçük bir şehir, İspanya’nın Madrid’den önceki başkenti. Şimdi sadece Kastilya La-Mança özerk bölgesinin başkenti. Don Kişot’un geçtiği yer. Şehir tepeye kurulu olduğu için turistik bölgeye yürüyen merdivenle çıkıyorsunuz, biraz komik geldi. 

Manastırda çizim yapma fırsatım oldu. Yağmur el verdiğince şehri gezip tıpış tıpış Madrid’e döndüm. Yeniden gitmek lazım.




Zaragoza ise beklemediğim kadar iyiydi. Aragon bölgesinin başkenti. Çok popüler değil, o yüzden biraz daha ucuz. Şehirde tarihi yapılar ve müslüman mimarlardan kalan bolca müdeccen eser var. Paskalya’ya denk geldiğim için bolca paskalya geçidi gördüm. İlkte garipsedim. Paskalya’da bir tek yumurta boyanmıyormuş.

Bu tatlı şehre iki gece yetti.





Bu ay bir de kedi görmeye kafeye gittim. Barınak diyorlar ama ne kafe ne barınak gibi. Bir odada bir içecekle yarım saat kedi seveceğim diye 5 euro verdim. Gözünü sevdiğim beleş istanbul kedileri.

Ve aya damgasını vuran olay: elektrik kesintisi. Bütün ülkenin elektriği gitti. Bunlar sadece bizim ülkenin başına gelir sanıyordum. Sadece elektrik gitse nostalji yapardık da şebekeler de gidince insan belirsizlikte kalıp geriliyor. Buzluktaki yemekler çöp olacak diye korkmuştum, yırttım.

Dört senelik blogumun muhtemelen en uzun yazısını yazdığıma göre pat diye girdiğim yazıdan pat diye çıkıyorum. Mayıs yazısında görüşürüz.



Yorumlar